Ulaşım Aracı Olarak Bisikleti Kullanmaya Başlama Hikayem

Bu yazımda hayatımda yaptığım en büyük değişikliklerden bir tanesi olan bisikletli hayatımın nasıl başladığını ve bana neler kattığını sizlere anlatmaya çalışacağım.

2013 yazına kadar yalnızca yazları Bornova/Yakaköy ve Çiçekliköy arasında düzenli olarak bisiklet kullanıyordum. O zamanlar bisiklet benim için yalnızca bir eğlence ve alışveriş yapmaya gitmek için kullandığım bir araçtı. O yılın sonbaharında radikal bir karar alarak Bornova'da ki evime bisikletimi de götürme kararı aldım. Bunu yaparken aklımda sadece şu vardı: "Arada bir Bornova merkeze ya da Küçükpark'a giderken dolmuş ya da otobüs değil de bisikleti kullanırım." İşte her şeyin başlangıcı aslında böyle oldu...

İlk etapta yalnızca Bornova-Manavkuyu arasında bisikletle mekik dokuyan ben daha sonra sosyal medyadan çeşitli bisiklet gruplarını, Youtube'dan bisiklet videolarını ve bisiklet üzerine yazılmış blog yazılarını takip etmeye başladım. Bu esnada bir şey dikkatimi çekti. İnsanlar bisikleti yalnızca bir eğlence aracı olarak değil de Ev-İş arası ulaşım aracı olarak kullanıyorlardı. Bu durum gerçekten çok ilgimi çekti ve bunu acaba ben de yapabilir miyim diye sordum kendime.

Aklımda bu tür sorular varken ben hayatıma toplu ulaşım araçlarıyla devam ediyordum. Ancak bir farkla. Otobüsle yol alırken gözüm sürekli bisiklet yollarında ve sahildeki bisikletçilerdeydi. Kafamdan sürekli hesaplar yapıyordum. "Şimdi bu yol Üçkuyular-Alsancak arası ama ya devamı? Acaba bisikletle gitmek istesem hangi yolları kullanıp bu yola bağlanabilirim? Kondisyonum bu mesafeyi gitmeye yeter mi?" gibi.

Bunun üzerine ilkokul arkadaşım Bersan ile konuştum. O da henüz yeni bisiklet almıştı ve ona beraber bisiklet turu yapmayı teklif ettim. O da yalnız sürmek istemediğini ve seve seve geleceğini söyledi. Gerçekten çok mutlu olmuştum. Telefonda gidebileceğimiz rotaları belirledik ve anlaştığımız yerde buluştuk. Haftada bir defa Pazar'dan Pazar'a tur yapmak için birbirimize söz verdik ve ilk turumuz için Bornova-Alsancak turu yaptık.

Bu tur hem çok heyecanlı, hem de eğlenceliydi. Bizi korkutan şeylerin başında gitmemiz gereken bisiklet rotalarını bilmememiz vardı. Malum bu konuda çok da bilgili olmadığımız için, gidişte bisiklet yolu yerine karayollarını kullandık. gidişimiz yaklaşık 25 dakika sürmüştü. O an düşündüm ve kendime dedim ki "Otobüsle biz bu rotayı gitmiş olsaydık yine aynı sürede buraya varmış olacaktık".  Hem çok şaşırmıştım, hem de çok mutlu olmuştum. O an aklımda deli sorular ve düşünceler vardı. "Şimdi ben buraya özel arabamla gelsem 7 Lira park parası vereceğim. Park yeri buldum diyelim yine de Kordon'a kadar yürümek zorundayım" gibi. Ancak, gerçek olan şey tam gözümün önünde duruyordu. Biz o yolu bisikletle gitmiştik ve Kordonda araçlarımızla(bisikletlerimizle) birlikte duruyorduk. Dönüş için otobüse ya da başka bir araca muhtaç değildik. Saat 12'den sonra İzmir'de Baykuş Otobüsler çalışıyor onlar da saat başı ve çift bilet tarifesinden işliyor ancak bizim onlara da ihtiyacımız yoktu çünkü bizim bisikletlerimiz vardı.

Kordonda oturup biramızı içip çerezimizi yedikten sonra artık kalkmaya karar verdik. O an Bersan sordu: "Konak'tan metro yaparak mı dönelim, yoksa sürerek mi dönelim?" diye. Ona "Zamanın var mı?" diye sordum. O da bana "İki türlüde bana uyar." diye cevap verdi. Bunun üzerine bisikletimize bindik ve sürerek dönmeye karar verdik. Bu sefer Çınarlı yolunu keşfettik ve trafiğin daha az olacağını düşünerek bu yoldan Bornova'ya dönmeye karar verdik. Gerçekten de yol sakindi. Rahat rahat sürerken birden İzmirli Bisikletçilerin aslında çok iyi bildiği civardaki köpek sürüsü ile karşılaştık. Köpekler delice havlıyordu ama korkmuyorduk. Hemen bisikletlerden indik ve kimisine bizi koklayıp bizi tanımaları için izin verdik ve sakinleştiler. Ardından yolumuza kaldığımız yerden devam ettik. Folkart Towers'a vardığımızda, artık yolun en zor kısmını atlattığımızı farketmiştik ve birer sigara içip gelecek haftalarda yapabileceğimiz rotalar konusunda anlaşarak oradan ayrıldık. Takip eden haftalarda, İnciraltı, Bostanlı, Sasalı, Kuş Cenneti, Çamdibi, Yeşilova gibi türlü türlü yerlere sürme fırsatını yakaladık ve her zamanki gibi bunları bisikletle başardığımız için mutlu olduk.


Beraber 5-6 tur yaptıktan sonra hedefim olan bisikleti bir araç olarak kullanma konusunda bir karar aldım. Çevremdeki bana en yakın bisiklet grupları araştırıp onlarla bir tura çıkmalı ve onlardan ihtiyacım olan rotaları öğrenebilirdim. Ancak, bir yandan da korkuyordum. Daha evvel bu insanlar benim istediğim rotada çokça tur yapmışlardı ve emindim ki kondisyonları da taş gibi sapasağlamdı. En sonunda cesaretimi topladım ve onların turuna katılmaya karar verdim. O gün yapılacak tur Bornova-İnciraltı arası olacaktı. Kondisyon konusunda aslında beklediğimin tersi bir durum olduğunu, aslında kondisyonumun yeterli olduğunu fark ettim. Daha evvel kullandığımız Çınarlı rotasının aslında grup tarafından da kullanılan bir rota olduğunu yani aslında daha evvel farkında olmadan doğru rotadan gittiğimizi farkettim ve bu beni mutlu etti. Bisiklet gruplarının grup turlarında performans kasmaktan çok beraber mutluluğu paylaşan turlar düzenlediğini görmek beni mutlu etmesinin yanısıra hedefim konusunda kendime olan güvenimi de yerine getirdi.

Tur esnasında çekilen videolardan:
Link 1: https://www.youtube.com/watch?v=HWchQQ_rGj8
Link 2: https://www.youtube.com/watch?v=BbzelqzwumU&t=756s

Pazartesi günü bir karar verdim ve haftaiçi her gün gittiğim Alsancak'a bundan böyle bisikletle gitmeye karar verdim. Her gün düzenli bir şekilde öğrendiğim bisiklet yolları ve rotalarından güvenli bir şekilde bu yolu katettim. Hem her gün Montrö'ye gidiyordum, hem bisikleti gittiğim İngilizce Kursu'nun önüne kilitliyordum, hem de bir kuruş para ödemiyordum. Çevremde ise aynı rotayı giden ama arabayı park etmek için Fuar'a, Atatürk Lisesi'ne gitmek zorunda kalan ve tonlarca para harcayan da bir güruh vardı. Bense bunları düşündükçe ister istemez gülümsüyor ve kendim için çok mutlu oluyordum.
Nitekim, Yüksek Lisans'a başladım ve sabahları Alsancak'a, öğleden sonra da Narlıdere'ye gitmem gerekiyordu. Alsancak zaten elimin altındaydı. Zaten sürekli her gün gidip geliyordum. Narlıdere ise benim için bisiklet konusunda yeni bir heyecandı. Yazımın en başında bahsettiğim o bisiklet yollarını kullanacaktım ve Üçkuyular'a gidecektim. Ordan sonrasına zaten bir kaç farklı rotayı gözümde canlandırabiliyordum ve ilk Narlıdere turuma da bisikletle çıkmaya karar verdim. Bu kez Alsancak-Narlıdere yapacaktım.


Alsancaktan Bisiklet yolu aracılığıyla önce Üçkuyular, oradan İnciraltı, oradan da bahçelerarası yoldan geçerek okuluma ulaştım. Kapıdaki tantanlardan da rahat bir şekilde geçtim. ve okulun tam önüne bir ağaca bisikletimi kilitledim. Git gel zaman içinde sonradan öğrendim ki o tantanlar aslında EGS sistemi ile çalışıyormuş ve okula park etmek isteyen otomobil kullanıcıları Rektörlüğe bu sistem için başvurup kart alıyor, bunun için 125 TL para veriyorlarmış. Bunu da öğrendikten sonra mutluluğum bir kat daha arttı ve dedim ki "İyi ki bisiklet kullanıyorum."


İşte benim bisikleti ulaşım aracı olarak kullanma hikayem böyle başladı. Dilerim ki bu yazım bisikleti bir ulaşım olarak kullanmak isteyen, düşünen ve bisikletseverlere bir ilham kaynağı olur. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
Yiğitcan Gözoğlu 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gordion Oda Orkestrası Gençlik Konseri

G. B. Pergolesi Stabat Mater

Gordion Oda Orkestrası